Wir veröffentlichen vier Berichte aus der Arbeitswelt in Zeiten von Corona auf Türkisch.
1. Okuyucu Mektubu: Bozuk bir sistemin sonucu
2. Hastabakıcı bir okuyucudan mektup: „Hepimiz buradan güvenli bir şekilde çıkmayacağız.“
3. Perakende Sektöründen Rapor: İşletme için güvenlik – İşçiler için risk
4. Fabrika İşçisi Bir Okuyucunun Mektubu
Okuyucu Mektubu: Bozuk bir sistemin sonucu
Size, üretimde çalışan bir işçi olan babamın Korona zamanındaki hayatını anlatıyorum.
İsviçreli bir otomobil endüstrisi grubunda çalışan babam 12 yıl önce kalp krizi geçirdi. Bu onun risk grubunda olduğu anlamına geliyor. Amirine gidip durumunu, yani risk grubuna ait olduğunu anlattı. Amiri, doktora gitmesini ve durumunu teyit ettirerek bir belge almasını söyledi. İşten sonra doktora giderek bir teyit belgesi alan babam, daha sonra amirine gitti ve ona belgeyi verdi.
Amiri belgeyi okuduktan sonra, “Ben bununla hiçbir şey yapamam. Doktor sana istirahat raporu yazmalı ya da çalışmak zorundasın. Sana maaşını kim ödeyecek?” dedi. Bunun üzerine babam tekrar doktora gitti ve amiri ile arasında geçen konuşmayı anlattı: “Ya bana istirahat raporu yazacaksın ya da çalışmaya devam etmek zorundayım.” Sonra doktor: “Sana istirahat raporu yazamam, çünkü virüsün sana bulaşmasından korkuyorsun.“
Sonra beni aradı ve doktorun ona rapor yazmadığını söyledi. Ona, „İşe gitme, kendini tehlikeye atıyorsun.“ dedim. O da bana „Faturaları kim ödeyecek? Ayrıca, işimi kaybedersem, 53 yaşında bir kalp hastasını bir daha kim işe alır?“ dedi. Ertesi gün, babam risk grubuna ait olduğu halde işe gitmek zorunda kaldı. Bu bize kapitalizmde kârın insan yaşamından önce geldiğini ve terazinin diğer ucunda her zaman kârın durduğunu gösteriyor.
Yukarıdaki belge:
Hekim Raporu
Sayın X bey.
Bu belgeyle, Devlet Sağlık Kurumunun (BAG) verilerine dayanarak tıbbi bir bakış açısıyla, bir hasta olarak, Koronavirüs ile olası bir enfeksiyon konusunda „özellikle savunmasız bir kişi“ olarak sınıflandırılmanız gerektiği onaylanmaktadır.
Lütfen mümkün olduğunca evde kalın, işlerinizi mümkün olduğunca evden yapın (örn. Ev ofis), ellerinizi düzenli olarak yıkamaya özen gösterin ve Devlet Sağlık Kurumunun (BAG; https://www.bag.ch) diğer şeylerin yanısıra, haberler, gazete, İnternet hakkında kesintisiz bilgilendirme amacındaki direktiflerini takip edin.
Arkadaşça selamlar,
Pratisyen hekim
Dr. XY
Hastabakıcı bir okuyucudan mektup: „Hepimiz buradan güvenli bir şekilde çıkmayacağız.“
“Son birkaç gün içinde İtalya ve İngiltere’de, Hastabakıcılar arasında intiharları bildiren birkaç haber geldi. Bu korkunç gelişme hakkında şunları söylemek istiyorum.”
Çalışanlarımız, yani bakım sektöründe çalışan meslektaşlarım, işlerini yapmak zorunda oldukları koşullar altında düzenli olarak ezilmektedir. Durumun aldığı son biçimin bu olduğuna inanamıyorum. Fakat, durum dayanılmaz bir ölçüde daha da kötüleşiyor. Baskı çok yükseliyor.
Pandemi öncesi bile, bakıcılar mevcut bakım ihtiyacını yeterince karşılamayı zorlaştıran veya imkansız kılan çalışma koşulları ile karşı karşıya idiler. Birkaç bakıcının orantısız olarak çok sayıda hastayla ilgilenmesi gereken durumlar uzun yıllardır istisna değil. Bu güne kadar, bakım işleri ile insan kaynakları arasındaki bu uyumsuzluk, bakım yapılacak hastaların sağlığı için yüksek bir risk oluşturmaktadır. Çünkü dekübitus ülserlerinin gelişimi (halk dilinde „yatak yaraları“ olarak adlandırılır), zatürre gibi yetersiz beslenme veya iyileşme sırasındaki komplikasyonlar vb. tıbbi bakım problemleri bu eşitsizlikle el ele gider. Bununla birlikte, bu sorun sadece bakılacak hastalar üzerinde iz bırakmaz. Bakan meslek grubunun kendisi de bu bağlamda zarar görmektedir. Aşırı yük, depresyon ve çeşitli ciddi fiziksel hasarlar ortaya çıkar.
Salgından önce bile, mevcut çalışma koşulları tarafından bakım sektörü çalışanlarının zihinsel ve fiziksel bütünlüğüne yönelik tehdit büyüktü. Salgın bize geri kalanını veriyor.
Zaten stresli çalışma koşullarının ve şimdi pandemi sonrasında bizi etkileyen ek stres ve tehlikelerle birleşimi, en profesyonel bakıcının bile çökmesine neden oluyor. Ülke çapında ve ayrıca sınırlarımızın ötesinde, kişisel koruyucu ekipman (KKE) konusu ve görev sırasında kullanımın sıkı bir şekilde kısıtlanması özellikle stresli ve tehlikeli olarak algılanıyor gibi görünmektedir. Özellikle, bakılacak kişilerin SARS-CoV2 ile enfekte olup olmadıkları genellikle belirsiz olduğu için.
Birçok bakıcının çığlığına rağmen, hayatlarımız şimdi kasıtlı olarak tehditlere ve tehlikelere maruz bırakılmaktadır. Bu yüzden, bugüne kadar kendini geride tutan, „durumu kabullenmek gerek“, „hiçbir şeyi değiştiremeyiz“ vb. inanan tüm arkadaşlarıma ve özellikle şu anda çalışma koşullarımızda iyileşme için mücadele etmek için yanlış zaman, diye düşünenlere hitap ediyorum – şimdi tam zamanı! Çünkü bu sizin yaşamınız, meslektaşlarınızın hayatı ve hastalarınızın hayatı ile ilgili. Susmayı mı yoksa savaşmayı mı istediğinize karar verebileceğinizi, bunun sadece sizi ilgilendirdiğini düşündüğünüz zamanlar geçti. Şimdi hepimiz bu kararı vermek zorundayız. Bu karardan daha fazla kaçamayız.
Özetle, sağlık sektöründe çalışan insanlar üzerindeki baskıların ve kaynaklarının mevcut sistem tarafından sömürülmesinin her geçen gün arttığı ve dramatik biçimler aldığı söylenebilir. Kâr odaklı düşüncenin işçiler üzerindeki etkileri gittikçe daha belirgin ve doğrudan olmaktadır. Bunu hepimiz fark ediyoruz.
Bu yazıyla bunun akut bir olay değil, kapitalizm altında yıllardır şiddetlenen genel bir sağlık krizi olduğunu vurgulamak istiyorum. Siyasi liderliğin, işçilerin sağlığının ve yaşamının korunmasıyla ilgili tüm önemli konulara nasıl baktığına bakıldığında bu çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu, bu sorunların uygun şekilde ele alınmasını, yalnızca biz çalışanların sağlayabileceğini ve bu sorumluluğu sadece bizim üstlenebileceğimizi açıkça göstermektedir.
Perakende Sektöründen Rapor: İşletme için güvenlik – İşçiler için risk
Yarım yıldır bu giyim firmasında çalışıyorum ve böylece bu sektör hakkında bir fikir edindim. Artık Noel’den önceki cumartesiler veya Kara Cuma (black Friday) gibi stresli durumları biliyorum. Ama bana göre hiçbir şey benim işimdeki korona virüsü önlemleri kadar kaotik değildi.
Dezenfektan dispenserlerinin orada çalışmaya başladığımdan beri hiç doldurulmadığı ve satış alanındayken ellerinizi yıkama fırsatınız olmadığı göz önüne alındığında, çalışma koşulları hijyen açısından her zaman sorgulanabilirdi.
Covid-19 başlangıçta, diğer pek çoğu gibi bizim patronumuz tarafından da ciddiye alınmadı. Avusturya’daki ilk vakalardan sonra, personel alanımıza doğru el yıkamayı açıklamak için posterler asıldı, ancak sabun her zaman yoktu ve havlular o kadar iğrenç durumdaydı ki, kimse artık kullanmak istemiyordu. Bu, bir cumartesi gününde, ek satış elemanlarının gerekli olduğu zaman, herkes ellerini kurutmak için tuvalet kağıdını kullandığı için, tuvalet kağıdı kalmamasına yol açtı.
Bu, artık herkesin yanında kendi dezenfektanını taşıdığı ve müşterilerle sürekli temas halinde olmamıza rağmen şirketten hiçbir şey almadığımız zamandı.
Özellikle giyim sektöründe diğer insanlarla sürekli temas halindesiniz. Durum böyle olmasa bile, soyunma odalarında tüm vücut sıvılarıyla bulaşmış olan her şeyi bulmak mümkün. Bunun yanında elinize nakit para da almak zorundasınız. Bu bir satış elemanının günlük hayatıdır. Buna ek olarak kişisel hijyen seçenekleri de sınırlıysa, korona virüsünün personel arasında yayılması sadece zaman meselesi idi.
Büyük Baskı
Ancak şirketteki havayı sadece virüs değil, aynı zamanda satış rakamları da kötü hale getiriyor. Şubat ayında, öğleden sonra bu büyük şubede neredeyse hiç müşterinin olmadığı, yarıyıl tatilinde bir Cuma gününü hala hatırlayabiliyorum. Bu noktada, çoğu insanın insan yığınları arasında gereksiz yere yürümekten kaçındığı artık açıktı. Ancak bu aynı zamanda çalışanlar üzerinde daha fazla baskı anlamına geliyordu. Sabah yapıldığı halde, gerçekten onuncu kez kıyafetleri bedenlerine göre sıralamak gibi, bir şeyle uğraşmış olmak için kendimize iş yaratmak zorunda kaldık. Bu çalışmanın zaten yapıldığından bahsedildiğinde, azar ve bağırma ile karşı karşıya kalınıyordu.
Müşteri olmasa bile satış alanında iş arkadaşlarıyla kısa da olsa konuşmak yasaklandı. Baskı iş planlarına da yansıdı. Birçoğumuz belirli bölümlerde, tek başına yeni malları ambalajından çıkarmak ve yerleştirmek zorunda kaldı. Normalde bunu yapmak için üç ila dört kişi gerekir, çünkü şirket bir saatten daha kısa sürede yapılmasını ister. Yine de, bu çalışmanın aynı sürede yapılmasını istediler.
Bütün bunlar sonuçta, hükümetin her şeyi kapatmaya karar verdiği hafta, hamileliğin ileri aşamasında bir arkadaşımız da dahil olmak üzere, üç kişinin bayılmasına ve ambulansla hastaneye kaldırılmasına yol açtı. Kimsenin korona virüsü yoktu, ama tüm bu durum, insanı yine de hasta ediyor.
„Gönüllü“ Kesintiler
Tedbirleri eleştirdiğimiz veya sorguladığımız zaman, her zaman bir takım olduğumuz ve birbirimizin iyiliğini düşünmemiz gerektiği söyleniyordu, ancak elbette ekip, bu işletmeyi yürütenlerin değil, her zaman sadece şirketin çıkarlarına göre hareket ediyor.
Ayrıca, bizden, şirketin mali olarak rahatlaması için iki hafta „gönüllü“ izin almamız talep edildi. Milyarlarca dolar kazanmış bir şirketin neden finansal yardım alması gerekiyor? Bu önlemle ilgili soruları olan meslektaşlar derhal fedakarlık yapma isteksizlikleri nedeniyle eleştirildi; bu şekilde sadece tüm takıma zarar verirlerdi. Böyle zamanlarda herkes üzerine düşeni yapmak zorundaydı. Karşı argüman olarak İşçiler Odasının (Arbeiterkammer) kısa süreli çalışma ile ilgili maddesinden bahsedildiğinde, bu, çelişkili bilgi olarak reddedildi.
Sonuçta, bu “gönüllü” izni imzalamadım. O zamandan beri her gün işten çıkarılmayı bekliyorum. Tabii ki, endişelerim nedeniyle İşçiler Odasına yöneldim, ama o kadar kolay değildi. Bu durumda olan yalnız ben değildim. Avusturya’da birçok işçi şimdi benzer durumdaydı.
İlk üç aramada İşçiler Odasına ulaşamadım çünkü hatların hepsi meşguldü. Bu, bu durumu sadece çalıştığım şirketin değil, diğerlerinin de kullandığını çok güçlü bir şekilde ifade ediyor. İşçilerini korkutuyorlar ve gözlerini kırpmadan onları büyük mali sorunlar ile baş başa bırakıyorlar.
Bu kriz son derece tedirgin edici. İş arkadaşlarım bu izin mektubunu imzaladı çünkü patronumuz mektubu akşam gönderdi ve herkesten sabah sekize kadar imzalamasını istedi. Dolayısıyla yasal olarak açıklığa kavuşturacak zaman yoktu.
Nisan ayı için kısa süreli çalışma uygulamasına kaydedildik, ancak bize hala hangi model olduğu söylenmedi. Bu şekilde giderek daha fazla çalışan, durumun nasıl ilerleyeceğine dair bir açıklama istedi, ancak personele gönderilen mektup bilgilendirici olmaktan başka her şeydi ve işten atılmama garantisi de vermiyordu.
Güvencesiz olarak istihdam edilmeyen herkes kısa süreli iş için kayıt ettirilirken, güvencesiz olarak istihdam edilenler Nisan ayı boyunca, daha sonra çalışmaya devam edebilecekleri vaadiyle „ücretsiz izin“ almak zorunda kaldılar. Anlamak gerekirdi, çünkü şirket ayrıca kira ve elektrik ödemek zorundaydı.
Ancak, bu tedbirden özellikle etkilenen kadınlar için bir anlayış yoktur. Bu kadınların şu anda mali olarak uçuruma itiliyor olması şirketin umurunda değil.
İşe döner dönmez iş arkadaşlarımla birlikte daha mücadeleci olmaya çalışacağız, çünkü şimdi bir şey çok netleşti. „Avusturya Takımı“ veya „şirket takımı“ yoktur. Benim ve aynı şeyi yaşayan herkes için sadece bir takım var ve bu takımın adı işçi sınıfıdır.
Fabrika İşçisi Bir Okuyucunun Mektubu
Aslında başka bir mektup yazmak istiyordum. Sübvansiyonlu bir işi olan bir engelli olmanın nasıl bir şey olduğu hakkında. Bilinen engeller ve psikolojik problemlerin yanı sıra, ağır iş ve zor bir özel durum nedeniyle, uzun süre istirahat izninde olmanız durumunda, şirketin sizin için ne yaptığı hakkında. İşten atmak gibi. Ama şimdilik bu beklemek zorunda. Virüs şimdi daha önemli.
Artık bu, sadece ben veya diğer engelli insanlarla ilgili değil (bu doğru değil, çünkü daha fazla etkisi olacaktı).
Şimdi hepimiz berbat durumdayız. Bu haftanın ilk dört gününde yüz bin yeni işsiz sadece başlangıç. Endüstri uçurumun eşiğinde. Gerçi patronlarımız normal çalışmaya devam etmemizi isterdi. Sanayiciler derneği başkanı Kapsch, çoktan virüsün „saçma bir histeri“ olduğu konusunda ağız kalabalığı yaptı bile. Buna teslim olunamazdı ve endüstri ilerlemeye devam etmeliydi. Bu haber Standard gazetesinde çıkalı iki hafta oluyor. (08.03.)
Korona diğer iş arkadaşlarım için de bir konu haline geldiğinde Mart başlangıcıydı. Kahve ve sinirsel bozukluklar nedeniyle genellikle en az yarım saat önce işe gelirim. Bu arada elbette diğer vardiyadaki arkadaşlar da hala orada olurlar. İlk olarak, bölümümüzdeki tek kadın bu konuda bir şeyler söyledi. Endişeler kulağına gelmişti.
Ama sonra herkes, daha sonra bile, sadece önemsizleştirdi. Bu elbette yaşlıları etkilerdi ve onlara dikkat etmek zorundaydık, ama biz? Kimse bize bir şey olacağını düşünmüyordu.
Ertesi hafta, artık toplantılar yasaklanmıştı, Tirol belli ki bir salgın yuvasıydı.
Sonra bizde başladılar. İki dezenfektan dispenseri koyup avludaki molaları engellediler. Ve sonra hijyen önlemlerine uyulması gerektiğini belirten bir not astılar. Hafta boyunca yaptıkları bundan ibaretti.
İş arkadaşlarım sokağa çıkma yasağı olabileceğinden endişe ediyorlardı. Ve pratikte kimse mesafe konusunu çok ciddiye almadı.
Bunun için iyi bir sebep var. Avusturya’da da çok geç olana kadar, hiç kimse, hiçbir patron, hiçbir politikacı, ama her şeyden önce hiçbir sendikacı ya da işyeri temsilcisi korona hakkında ciddi bir yorumda bulunmadı. Ve evet, yüz kişiden fazla etkinlikleri yasaklamak (düzinelerce, yüzlerce, fabrikalarda, marketlerde ve diğer işyerlerinde toplanırken, şaka gibi) ve okulları kapatmak savaşın yarısı. Bu nedenle, birçok işçinin tuvalet kağıdı ve internetteki espriler hakkında ciddi sonuçlardan daha fazla konuşması şaşırtıcı değildir.
Ama sonra konuştuğum herkes, çalışmaya devam etmemiz ve her şeyin önceki gibi devam etmesi halinde tüm önlemlerin işe yaramayacağı konusunda aynı fikirdeydi. Ve bunu değiştirmek gerekiyordu. Şirketteki daha ciddi ilk önlemler Cuma günü açıklandı. Çalışmaya başlamadan beş dakika öncesine kadar içeri girmeyin ve 15 dakika önce dışarı çıkın. Hepsi bu.
İki vardiyanın aynı anda birbirinin yanından geçtiği on dakika. Gerçekten mi? Bu, işleri daha da gülünç hale getiriyor. Orada, başka departmanlardan, başka türlü asla rastlamayacağım insanları gördüm.
Bu, bu haftaydı.
Sonra işler çabucak daha ciddileşti. Haftanın başında, artık zamanı gelmişti. Üç ay kısa süreli çalışma. Bu, biz fabrika işçileri için bir şey ifade etmeyen sokağa çıkma yasağından biraz daha ciddi. O andan itibaren konuşmalarda biraz daha ciddiyet vardı. İş arkadaşlarım, yüzde 20 daha az gelir ile hayatlarını nasıl sürdürebileceklerini merak ediyorlar. Aniden herkes için açık: daha sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Diğer yandan şeflerimiz her şeyi Tanrı’nın bir armağanı olarak görüyor olmalılar. Aylar önce fazla mesaiyi iptal ettiler ve kademeli olarak, birçok işçiyi işten çıkardılar. Korona virüsünün bir sonucu olarak kısa süreli çalışma olmadan, şirketimiz kesinlikle duvara çarpacaktı. İyi bir iş çıkardılar. Yüzde seksen çalıştığımız üç ay boyunca şirketin maliyeti neredeyse yok. Bu kaydadeğer bir şey.
Tabii ki, şirketin zaten içinde olduğu felaket durumu değil, korona virüsü argüman olarak öne sürüyorlar. İlk olarak iki hafta boşuz. Harika, zorunlu izin! Sonra? Yine Corona Partisi mi yapıyoruz?
Bu beklenen bir durumdur ve sadece binlerce ölümden sonra kesinlikle gerekli olmayan tüm fabrikaları kapattıkları İtalya’da olduğu gibi, bizde de durum bu olacaktır. Bu durumda kesinlikle gerekli olan hiçbir şey üretmiyoruz. Bir dehşet. Ve yaşlılar ve hastalar için bizden daha fazla.
Bu nedenle, işe gerçekten ihtiyacım olduğu halde, bu iki haftadan sonra her şeyden önce bir şey yapacağım: kapatmayı VEYA en azından üretimi bugünlerde gerçekten ihtiyaç duyulan bir şeye dönüştürmemizi savunacağım.